Pazarcilar

6 Şubat 2023 8 dk oku
Pazarcilar

Belediyeevleri pazarı olağan günlerinden birini yaşıyordu. Sebze-meyve satıcıları bağırarak mallarını satmaya çalışıyor. Müşterilerde pazarın hepsini dolaşarak alacaklarının hem en iyisini hem de en ucuzunu bulmaya çalışıyorlardı.

Pazar yolunun üzerinde ki caddede de satıcılar vardı. Satıcılar biraz daha farklı gibiydiler sanki. Yaşları farklı farklıydı. Altmışlı yaşlarda olan da vardı, gençte. Her biri farklı bir ürün satıyordu. El işi satan da vardı, süt satan da, fındık fıstık satan da…

Cüneyt hoca buranın en eskisiydi. Sütçüydü. Geniş bagajlı bir araç almış. Bu araçla sabah yediye kadar köyünden süt topluyor. Sonra müşterilerinin bulunduğu mahalleleri ziyaret ediyor. Süt kalırsa da en yakın pazara götürüyor. Hem sütün elinde kalmasını engellemiş oluyor hem de yeni müşteri adayları bulmaya çalışıyordu. Sütlerini tanıdıklardan aldığı için güvenle ürünleri hakkında konuşabiliyordu. Süt işini oturttuktan sonra ilave olarak tereyağı, yoğurt satmayı düşünüyordu. Kendine kartvizit bile bastırmıştı. Kimi günler yirmi - otuz litre sütü kalıyordu. Şu an yüz litre süt satıyordu. İlerleyen zamanda iki yüz daha sonra da üç yüz litreye çıkartmak istiyordu.

Kamuran hoca da önceleri dershanede çalışıyordu. Çalıştığı kurum kapatılınca memleketine dönmüş özel ders veriyordu. Branşı fizik olduğu için çok bir sıkıntı çekmiyordu. Dersleri okul sonrası olduğu için gündüzleri hem bir şeyler yapmak hem de azda olsa gelir sağlamak için pazara çıkıyordu. Fıstık satıyordu küçük yarım kiloluk poşetlerde. Arabası da küçük olduğu için on beş yirmi kilogram civarı fıstığı arabasında ya vardı ya yoktu. Bu pazarda çok da satış yaptığı söylenemezdi. Okul çıkış saatinin gelmesini bekliyordu. Çocuklarını okuldan alacaktı.

Ayşe hanım birkaç ay öncesine kadar ev hanımıydı. Ama şimdi elişi yapıp satmaya çalışıyordu. Arabasını yola park ediyor. Bagajı açıyor. Ürünlerini çıkartıyor. Bunları insanların görecekleri şekilde arabanın üzerine yerleştiriyor. Daha çok siparişle çalıştığı için pazarlardan sipariş toplamayı umuyordu. Genelde insanların çoğu ürünlerine bakıyor “Güzelmiş” diye takdir ediyorlardı. En çok da bebek yelekleri satılıyordu. İlk başta bir tanesine dört günde örüyordu. Fakat şimdi alıştığı için günde bir tane bebek yeleği örebiliyordu ama bunu yaptığı zaman başka hiçbir şeyle uğraşamazdı.

Dört çocuklu bir kadın için de böyle bir şey mümkün değildi. Instagramdan satış yapmayı düşünüyordu. Ciddi bir gelir elde ettiği söylenemezdi ama elinden gelen buydu şimdilik. Kocan hapiste ise her gelecek lira senin için hayati öneme sahiptir.

İsmet bey de havlu satıyordu. Akrabası olan bir toptancı öncülüğünde bu işe başlamıştı. Eylülde işten çıkınca aynı hafta çalışmaya başlamış. Eski arabasını satmış, onun yerine Doblo tarzı bir araba almıştı. Arabasının bagaj ve arka koltuklarını havlulara göre döşemişti. Günlük havlular, çocuk halıları, hediyelik havlular, bornoz setleri… Genelde günlük havlular daha çok satılıyordu. Hediyelik havlular ise tek tük gidiyordu. Ama bunların karı çok daha iyiydi. Ürün gamına dantelli havlular da eklemeyi düşünüyordu. Eski polis, bu pazara daha dördüncü gelişiydi.

Ali hoca eski imam, yeni esnaftı. Fıstık, ceviz, kayısı, hurma… Zeytinyağı, bal gibi bir sürü ürün satıyordu. Kuruyemiş toptancılarından ne varsa onda da vardı. Zeytinyağını da tanıdığı bir üreticiden alıyordu. İlerde zeytinyağı işinden para kazanmayı bekliyordu. Titiz bir insan olduğu için de tezgahını açması uzun sürüyordu.

Fikret bey ise Milli Eğitim Bakanlığında memurdu. Birkaç hafta öncesinde açığa alınmıştı. Ama nasıl olsa atarlar diye başlamıştı. Pijama, polar satıyordu. Arabası da olmadığı için birkaç çuval malını minibüste getiriyordu. Sokağından geçen minibüse göre hangi pazara gidebiliyorsa o pazara gidiyordu. Belediyeevler pazarına da evine yakın olduğu için geliyordu.

Emine hanım ise temizlik maddeleri satıyordu. Birkaç ürün vardı tezgahında. Amacı satıştan çok üye yapmaktı. Üye yaptıkça onun kazandığı miktarda artacak şekilde bir zincir yapıya üyeydi. Daha önce kendisinin de tüketici olarak kullandığı ürünleri satmaya çalışıyordu. Kocası temmuzda ilk hapse girenlerdendi. O yüzden aklına bir gelir kapısı ya da daha doğrusu gelir ümidi gelmişti.

Caddede karı koca çalışan tek satıcı onlardı. Taner çifti. Karı koca öğretmenlerdi. Çorap, iç çamaşırı, tayt, pijama satıyorlardı. Yakınları olan bir satıcıdan yola çıkarak onlar da bu işe girmişti.

Bir gün birisi “Gerekirse cami önlerinde çorap, takke satarız” demişti. Ama kimse bunun olacağını düşünmemişti.