Lunapark

30 Ocak 2023 8 dk oku

Dışarıdan korna sesi geldi. Camdan baktıklarında eniştelerinin onlara el salladığını gördüler. Ömer dışarı çıktı.Ebru ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Normalde enişteleri onlara çok uğrayan biri değildi hele gece vakti gelmesi oldukça ilginçti doğrusu. Ömer içeri girip: -Hadi hazırlan gezmeye gidiyoruz! Ebru: -Ne gezmesi Ömer: -Gidince görürsün! Ebru nereye gideceklerini bilmesi de orta şıklık da bir kıyafet giydi. Dışarı çıktığında avluda Ömer arabanın yanında onu bekliyordu. -Buyrunuz hanımefendi, dedi. Ebru da -Teşekkür ederim Ömer bey çok naziksiniz diye karşılık verdi. Ömer: -Gideceğimiz yeri çok beğeneceksiniz. Derken arabaya bindi. -Kusura bakma araba biraz size layık değil ama … Ömer köyün yollarında ilerliyordu. Ebru ise arabanı bozuk radyosuna kurcalıyordu. Nihayet bir kanal buldu ve çalan şarkı onların hosuna gidecek bir şarkıydı. “Ferdi Tayfur Hadi gel köyümüze geri dönelim’ diyordu. Ebru: Enişten de son model arabasını verdi verdi değil mi? Simdi ki halimize bak. Kotu bir Toros bile lüks oldu bizim için. Ömer: -Allaha şükür. Köyde ne yapacaktım Golf’le? Gübre mi taşıyacaktım! Arabayı satıp dolar aldığımız iyi oldu. Ne olacağı belli olmaz 10tl olursa yaşadık. Yaklaşık on bes dakika sonra ilcelerine geldiler. Anadolu’da ki cogu yer gibi kucuktu ama sevimliydi. Irmağın kenarında ki parka gittiler. Geniş bahçesinde ağaçların altında bir suru açık masa vardı. Kimileri boş kimileri doluydu. Lunapark tarafına uzak olan birini seçip oturdular. Biraz sonra lise çağlarında bir kız gelip: -Ne alırdınız abi? diye sordu Ömer: -Dondurma var degil mi? Garson: -Var. Omer: -Kasede olsun bir tanesi sade üç top olsun. Diğeri de ikisi sade ikisi kakaolu dört top olsun. Ebru kocasının süprizine sevinmişti. ‘Benim sade dondurma sevdiğini hatırlıyor. Unutmamış’ diye düşündü. Garson kasla göz arasında geri geldi. Elinde dondurmalar ve iki bardak suyla. Ebru kendi sade dondurmalara baktı. Çok geldi gözüne. Sonra dört top olan Ömer'in dondurmasını baktı. Tepeleme duruyordu. Neredeyse dondurmalar düşecek cig olacaktı. Omer -Ebru canım bunları yemeyecek misin? Ebru: -Bana üç top çok gelir yarısını ancak yerim. Omer sipariş verirken İstanbul'daki gibi az bir şey gelir diye düşünmüştü ama bozuntuya vermedi. -Ben dondurma yeme yarışması için bu kadar çok aldım. Ne dersin? Ebru: Keyfini çıkartalım. Yavaş yavaş yiyelim. Niye zorluyorsun şimdi. Ayda yılda bir kez getirdin zaten! Ömer -Korkuyorsan sıkıntı yok benim için. Ben kendi kasemi yerim zaten. Birinci ilan ediyorum. Ebru: -Beni geçebileceğini düşünmene sevindim? Cokta cüretkar mısın? Hem seninki dört top benimki üç top … Ömer: -Var mısın yarışmaya yoksa sen yenilmiş mi sayayım? Ebru: -Beni kışkırtıyorsun ama hadi öyle olsun. Kazananin odulu nedir? Ömer -Kazanan istediği kadar jeton alacak. Ebru -Tamam kabul ediyorum. Geriye doğru sayıyorum 3,,,,,,2,,,,,,1 ve başla. Ömer kaşığının yardımıyla bir top dondurmayı direk ağzına attı. Bunu bekleyen curuk disi sızlamaya başladı. Ikinci topu kasigin ucuyla aldi. Eski günlerine donduler. Lunaparktan carpisan araba sesleri geliyordu. Her ikisi de her şeyin normal olduğu günlerde, polis oldukları zamanlardaki gibi hissetiler. Ne ihraç olmaları ne Ömer’in bir yıldan fazla hapis yatması akıllarına geldi. ikisi de mutluydular. Birisi sevdiğiyle beraber olmanın zevkini yaşıyor diğeri de bu yolda bırak dişimin ağrımasını onun mutlu olması için her şeyi yapmaya kafasına koyuyordu.

Isvicreli yusuf

Her eline kagit kalem olan yazar mi olur arkadasim?