Helikopter

2 Eylul 2022 7 dk oku
mektup-resmi

Araçlarını durdurdular. İstanbul’da Anadolu yakasında bir ormanın içindelerdi.Düşünüyorlardı. Özellikle son yirmi dört saatlerini. Normal başlayan bir iş günü akşama doğru çok farklı bir yere evrilmişti. Kimi zamanlar vardır insan o günü yaşarken neyin içinde olduğunu bilemez. Dün de öyle bir gün dü işte. Ama dün sabah evden çıkarken bunu hiçbiri bilmiyordu. Mevsim yaz aylardan temmuz. Geçen hafta Ramazan Bayramı olduğu için işyerinde yıllık izinde olan insan sayısı oldukça fazlaydı. Pazartesi de Tuna tayin iznine ayrılıyordu. Evinde ki eşyaların çoğunu toplamıştı. Yeni tayin yeri Kıbrıs’a gideceklerdi. Mersin’den Kıbrıs’a arabalı feribot biletini bile almıştı. Topladıkları eşyaları da babasının boştaki dairesine koyacaklardı. Cumartesi sabah anlaştıkları nakliyeciler gelecekti. Üç yıl sonra da bunları Kıbrıs dönüşü kullanmaya devam edeceklerdi. Bankada memur olan karısı da hamileydi. Doğumunu Kıbrıs’ta yapacak bebeğini orada büyütecekti. Tuna işyerinde son günü olduğu için mesai bitmeden herkesi ziyaret edip vedalaştı. Öğleden sonra da odasına çekilip son imzalarını atmaya başladı. İki yıl çalıştığı bu birliğini çok sevmişti. Oturduğu lojman da birliğe yakın olduğu için İstanbul’da çalışsada trafik derdi olmamıştı. Samandıra’dan Üsküdar sahile arbayla gitmesi sadece yirmi dakikasını alıyordu .Eşi İpek’le Boğaz kenarında yürüyüş yapmayı çok severlerdi. Soğuk kış günlerinde büfeden aldıkları salep en büyük keyiflerinden biriydi. Tuna bu şehre olan sevgisini de düşündü. Son saatinin gelmesini bekliyordu ki nihayet geldi her beklenen gibi. Son kalan arkadaşlarıyla başladı. Eve vardığında eşi akşam yemeğini hazırlamıştı. Evlerinde son akşam yemeklerinin olacaklarının farkındalardı. Evlikleri gayet güzel gidiyordu. Kıbrıs hakkında konuşarak yemeklerini bitirdiler. Doğacak çocuklarını da dört gözle bekliyorlardı. Doktor bebeğin erkek olacağını söylemişti. Bir de kızları olsa yeterdi onlar için. Tabii sağlıklı olduktan sonra cinsiyet de önemli değildi. 19:19 da telefonu çaldı. Tuna arama ekranında komutanın adını görünce unuttuğu bir şey var onu söyleyecek herhalde diye düşündü. Tuna: Emredin komutanım! Komutan: Tuna seni aramak istemezdim. İlişkini kestik ama mecbur olmasam aramazdım. Ama acil bir durum var. Tuna: Buyrun komutanım! Komutan: İhbar aldık. İvedi bir biçimde birliğe gel. Tuna: Emredersiniz komutanım. Telefonu elinde düşünürken karısı Tuna’ya seslendi. Arkadaşlar sürpriz hazırlamış beni çağırıyorlar, dedi. Yanında şaşkın şaşkın bakan karısının yanağından öptü. Üzerinde sivil kıyafetleri olduğu halde kapıdan bir anda çıktı. Telefondan karısına mesaj attı. ‘Ben gelince kalan eşyaları toplarım. Sen elleme!’ Biraz daha yürümüştü ki işinin ne zaman biteceğini bilmediği aklına geldi. ‘Geç kalabilirim merak etme’ diye ikinci mesajını gönderdi. Lojmanın kapısında kendisini almaya gelen komutanın makam arabasını görmek onu şaşırttı. Kapıyı açan askerin makineli tüfeğinin elinde olması onu iyice şaşırttı. Birliğindeki binaya gelmeleri iki dakika bile sürmemişti. Eski diye dolapta bıraktığı görev elbiselerini bir çırpıda giyindi. Komutanın odasının önünde bir kargaşa vardı. Subay arkadaşlarının yüzünde ki endişe her hallerinden belli oluyordu. Komutan toplantı salonuna davet etti. Konuşmaya başladı ‘Kıymetli silah arkadaşlarım! Geçen günlerdeki havalimanındaki terör saldırısını hatırlıyorsunuz. Bu akşam da İstanbul’un bir çok yerinde terör saldırısı olacağına dair istihbarat gelmiştir. Bizde …’ Tuna komutanın konuşmasının devamını dinlese de aklı başka yerdeydi. Her bebek bekleyen baba gibi. 2016 yılı terör yılı olmuştu. Bombaların, patlayan arabaların haddi hesabı yoktu. Komutanın başarılar demesiyle herkes salondan çıktı. Kendi helikopterinin bulunduğu hangara geldi. Uçuşa hazır hale getirilmiş Sikorskynin yanına yaklaştı. Sorumlu astsubay helikopterin başında bekliyordu. Binbaşı Tuna hızlıca uçuş takımlarını kontrol etti. Tüm cephanenin dolu olduğunu gördü. Ekibin kalanı da bir bir gelmeye başladı. Beş dakika sonra telsizden emirler gelmeye başladı. Binbaşı Tuna komutasında ki Sikorsky İstanbul semalarında süzülmeye başladı. Birçok yere gidip geldi. Sabaha kadar kimi yerlere cephane indirdidiler. Kimi yerden de yaralı askerler aldılar. Kendilerine ateş edenler oldu.Her hangara gelişlerinde ikmallerini tamamlıyordu, görevin daha ne kadar süreceğini bilmeden. Tuna’ya göre şehir çıldırmış, cinnet geçiriyordu. En az elli yerde terör olayı vardı. Tüm askeri birlikler dışarı çıkarılmıştı. Sabah gün ışımaya başlayınca ortam biraz sakinleşti. Hiçkimse telsizden bir şey söylemiyordu. Gece kendini arayan eşine iyi olduğunu söylese de acaba gerçekten iyi miydi? İpadlerinden okudukları haberde ise’Bir gurup tarafından başlanan kalkışmanın başarıyla bastırıldığı’ yazıyordu. Bunun üzerine de Sancaktepe’ye hangara gitmemişti. Şile taraflarında bir ormanlık araziye iniş yapmıştı. Helikopterin komutanı olarak durumu ekibine anlattı. Bu sırada Whatsapp grubundan ise çeşitli emirler gelmeye devam ediyordu. Kendilerinin yaptıkları şeylerin ortada olduğunu tam tersine şimdi kalkışma yapmakla itham edildiklerini söyledi. Müdahale ettikleri terör olaylarının ortada olduğunu söyledi. Olabilecekleri bilemediğini ekibine anlattı. Bir astsubay ve uzman çavuş teslim olmak istediklerini söylediler ne de olsa yanlış bir şey yapmamışlardı. Helikopterde dört kişi kaldılar. İki kişi ayrılmıştı. Ne yapabileceklerini aralarında konuşurken birinin aklına başka ülkeye iltica etme fikri geldi. Tuna her ne kadar fikri sıcak bulmasa da yapacak daha iyi bir şey aklına gelmedi. Bulgaristan ya da Yunanistan en yakın ülkeler İstanbul’a. Bulgaristan demokratik bir ülke olmadığı için elendi. Geriye Yunanistan kaldı. ‘Oraya gidelim orada adil bir devlet vardır’ dediler. Yunan Hava Kuvvetleri radarları Türkiye kuyruklu Sikorskye izin verdi. 16 Temmuz günü saat 11:51 de Dedeğaç’a indiler. Belki de bilmeden bir çığır açtılar. Kendilerinden sonra geleceklere.

Isvicreli yusuf

Her eline kagit kalem olan yazar mi olur arkadasim?