Hazreti İbrahim Nemrud tarafından ateşe atılmış. Elim olayı haber alan karıncalardan biride yüklemiş sırtına bir damla suyu koyulmuş yola. Amaç Hazreti İbrahim’in atıldığı ateşi söndürme. Gitmiş. Gitmiş. Yolu üzerinde biri karıncayı görmüş ve başlamış konuşmaya Birisi: Bu ne hal karınca? Karınca: Ateşi söndürmeye gidiyorum. Birisi: Ne ateşi? Karınca: İbrahim peygamberin atıldığı ateşi. Birisi: Bir damlayla mı söndüreceksin? Karınca: Belki benim bir tek damlam tek başına bir işe yaramaz. Ama tüm denizler tane tane damlalardan oluşuyor. Bardak da, kova da, havuz da, ta ki okyanus da. Birisi: Ateş seni de yakar? Karınca: Yanmak nedir ki dost? Birisi: Ölürsün diyorum bu işin sonunda. Karınca: Büyük olasılıkla öleceğim. Ama zaten bir yerde er yada geç ölmeyecek miyim? Bir buğday tanesinin peşinde de olabilir. Ya da bambaşka birine yardım ederken de olabilir. Birisi: Tamam işte önünde uzun yollar var. Yaşa sana ne? Küçücük bir karınca olan sana bu işler büyük işler. Karınca: Kim ki büyükler? Birisi: Güçlü, kuvvetli olanlar. Karınca: Güç, kuvvet nedir? Birisi: Yönetmektir. Karınca: Kimi yönetir bu güçlüler? Birisi: Senin, benim gibi güçsüzleri. Karınca: Seni bilemem ama ben güçsüz değilim. Birisi: Ne farkımız varmış? Kendini beğenmiş karınca? Karınca: Estağfurullah. Ne kendini beğenmişliği. Ben basit sıradan düz bir karıncayım. Ama aramızda küçük bir fark var. Birisi: Tamam söyle o zaman seni benden ayıran fark ne? Bilelim ezikliğimiz neymiş. Karınca: İnanç ve Birisi: Ve ne ? Kızıyorum ama bak beni bekletiyorsun. Karınca: Hareket. Birisi: Ne hareketi küçük karınca? Karınca: Düşündüğünü hayata geçirme çabası. Birisi: Örnek istesem verir misin? Karınca: Şu anki halim olabilir. Birisi: Hah! Hah! Bu saf ve gerçeklerden kopuk halin mi? Karınca: Asıl bu halim herşeye meydan okuyor. Birisi: Bir damla suyu sırtına almışsın saf saf. Ne kadar yol alacağında belli değil. Ateş yerine bir gün vardın diyelim sağ salim. Damlan bir işede yaramayacak. Sen de yolda ölmesen bile bu ateşin yanında ölürsün. Kimsenin de haberi olmaz. Ağlayanın da olmaz arkandan. En fazla ben anlatırım. O da paşa gönlüm isterse. ‘Günün birinde dahi bir karınca vardı….’ Karınca: İşte anlatmak istediğim nokta da bu. Benim bir farkım var. İyi de olsa kötüde olsa. Çok iyi bir gayem olduğuna inanıyorum. Biliyor musun, peygamber ateşe atılıyor kimse bir şey yapmıyor. İş de başa düşüyor. Ben de karınca kararınca yola koyulmaya karar veriyorum. Bir damla su buluyorum. Vuruyorum sırtıma şerefli yükü. Günlerdir gidiyorum, belki kaç gün gideceğim de belli değil. Ama her bir adımla hedefime varıyorum. Birisi: Nasıl yani? Karınca:İlk başta ben ne yapabileceğimi düşündüm. Yardıma gitmeye karar verdim ve kazananlardan oldum. Birisi: Kazandım diyerek neyi kastediyorsun? Karınca: Niyetimle kazandım. Eylemler hedefle başlar. Ben Hazreti İbrahimi kurtarmayı niyet ettim. Sonra da eyleme geçtim. Birisi: Sonra? Karınca: Sonra içimdeki ‘yapma, ne gerek var …’ seslerini bastırdım. Kararımı değiştirmedim. Zannetme ki bu senin söylediklerini düşünmedim. Hepsini düşündüm belki. Ama yola çıktım. Yarısını başardım. Birisi: Eee, hedefe varmak? Ibrahim’i kurtarmak. Karınca: Herbir adımda acaba geri dönsem mi diye düşündüm. Sonra şunu farkettim. Attığım her bir adım içimdeki soruların önemi azaldı. Birkaç gün sonra da ‘Bu kadar geldikten sonra da geriye dönmek komik olur. O kadar ter döktükten sonra geri dönersem hepsi boşuna gitmez mi?’ Birisi: Sende hedefin boşluğunu biliyorsun yani? Karınca: Boş derken? Birisi: İbrahim’i kurtaramayacağını biliyorsun yani diyorum. Karınca: Taşıdığım onu kurtarmaya yetmez canım. Birisi: Eee o zaman? Karınca: Anlamlı birşey söylemem gerekir. Ama söyleyecek çok da bireyim kalmadı. Birisi: Devam mı edeceksin? Karınca: Tabi ki. Birisi: O kadar da konuştum belki akıllanırsın diye. Karınca: Sağol. Birisi: Ne için? Karınca: Bana derdimi aktarma fırsatı verdiğin için. Birisi: Hah, hah. Karınca: Ne oldu? Birisi: Bir daha görüşemeyeceğiz. Sen bu saflıkla çok yaşamazsın. Ama hikayeni herkese anlatacağım sana söz veriyorum. Karınca: Gerek yok. Birisi: Nasıl gerek yok? Karınca: Bana faydası yok. Birisi: Bilinirsin. Yaptığından herkesin haberi olur işte. Karınca: ben tanınmak için yapmıyorum ki bunu. Birisi: Ee benim tanınmak istenmeyen kardeşim. Alemsin valla. Karınca: O kadar konuştuk. Hedef dedim, yol dedim, niyet dedim. Hiç magazin demedim, duyurmak demedim, ilan demedim. Birisi: Neyse ne ben seni anlatacağım. Karınca: Tamam. Sen bilirsin. Sırtından indirdiği su damlasını geri yüklendi. Birisi de karıncaya bakındı. Biraz önce dimdik duran karıncanın sırtı iki büklüm olmuştu. Karınca tebessüm etti. Yola koyuldu. Yavaş yavaş uzaklaştı. Birisi arkasından baka kaldı. Acaba karınca söylediklerinde haklı mıydı? Yoksa sadece çatlak biriyle mi konuşmuştu? Söyledikleri hiç de yabana atılacak şeyler değildi. İbrahim diyor, yardım diyor, yol diyor, hedef diyor. Karınca arkasından gelen bağırtıyla irkildi. Yan yan arkaya baktı. Birisi: En son söyleyeceğin bir şey var mı? Karınca: Var. Sırtındaki damlayı indirmeden konuşmaya devam etti. Karınca: Amacıma ulaşamasamda, bu uğurda ölürüm.