Arda özel sektöre çalışıyordu. İşinde iyi bir bilgisayar mühendisiydi. Çalıştığı firma kimi zaman devletten de iş alıyordu. Her insan gibi gittiği yerde kendine dostlar ediniyor. Muhabbeti ilerlettiği arkadaşlarına kendisinin Fatih Üniversitesi mezunu olduğunu utanarak söylüyormuş gibi yapıyordu. Karşı taraftakiler ise ‘Sıkıntı yok hocam! Biz zaten senin özgeçmişini biliyoruz’ diyorlardı Bu vesileyle de iki tarafta kartlarını açık oynamış oluyordu. Kendisiyle ilgili suçlamalarıda o yeni arkadaşları vasıtasıyla sildirmişti. Bu yüzden de ona artık karada ölüm yoktu. Korkunun saltanat sürdüğünü ortamda Arda gayet rahattı.’Bu ortamda yiğitlik yapamayacaksan ne zaman kendini göstereceksin. Güzel günlerde herkes kendini gösterir. Mesele zor günlerde millete faydalı olmakta.’diyordu. Kimi arkadaşları şu an cezaevindeydi. Elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Ailelerini ziyaret ediyor. Maddi olarak az da olsa çorbada benimde tuzum bulunsun diyordu. Arkadaşlarını ziyaret etmek istiyordu ama savcılık izni gerektiğini öğrenince bundan vazgeçti.Bunun yerine içerideki arkadaşlarına mektup yazmaya karar verdi. Üç dört ayda bir cezaevinde ki arkadaşlarına mektup yazmaya başladı. Hal hatırlarını soruyor, hapisle ilgili günlük yaşamılarını öğreniyor, kendi işlerinden de az olsa bahsediyordu. Arkadaşlarını tepkileri benzerdi. Mektubu alınca çok sevindiklerini ailelerinin haricinde ilk mektup yazanın o olduğunu…Değişmeyen diğer şey ise dışarda olanların değil içinde olanların moral veriyor olmalarıydı. Arda her gelen mektupta sevdiklerinin durumunu öğreniyor. Onlar için bir şey yapamamanın acısını bir kez daha hissediyordu. Şu anlık sadece elinden gelenler bunlardı. Ve bunları yapabiliyordu.